[Gökçeyazın] "Cemal Süreya - Şairin hayatı şiire dahil" | Aylin Parakos
"ŞİİR ANAYASAYA AYKIRIDIR"Doğumunun ölümü kadar konuşulması mümkün değildi elbette… Üstelik bu doğum günü meselesini bir oyun haline getirerek, bugün için seçtiği tarihleri zaman zaman değiştirmekten de geri kalmadı. "Zorunlu sürgün" çocuğunun yük vagonundaki ilk tren yolculuğu yaşamı boyunca bir "ağlatı ve hüzün" anısı olarak sızlattı içini… Müezzinlik ödülü de aldı, mevlit de okudu; ama dokuz yaşlarında içinde aşk da geçen bir romanın sayfalarında gezindikten sonra okuma serüveni yepyeni yollara saptı. Çocukluğunda onu sarıp kollayan amcası Memo'ya hayrandı; yıllar sonra onu çok büyük hayal kırıklıklarına uğratacak oğluna Memo adını vererek, amcasına olan vefa borcunu bir anlamda ödüyordu. Şairliğini dergilerde büyütüp besleyen Cemalettin Seber'in ilk dergicilik serüveni de çocuk yaşlara denk düşmüştü. Üstelik zaman zaman abartılarak, çapkına çıkan adının ilk belirtileri de bu yıllarda ortaya çıkıyordu: Arkadaşıyla birlikte aynı kıza âşık olmuştu.
"Edip'e şiir yazmasını ben öğrettim"Mülkiye yılları Cemal Süreyya Seber'in "hayat tarzı"nı belirlediği, 1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti'den aldıkları güçle Mülkiyelilerin 'ağabeylik sistem'ini yıktıkları, bunun üzerine "Ne de olsa demokrasinin çocuklarıydık" dediği yıllardı . (s. 65)Ancak bu yıllarda Kürt ve sürgün olduğunu arkadaşlarından gizlemeyi tercih etti nedense. Hasan Basri, Mülkiye'deki en iyi arkadaşıydı; Gülten Akın, okul bahçesinde şiir konuşmalarını yaptığı arkadaşlarından biriydi, ama yazar arkadaşlıkları başkaydı Seber'in. Aşkın onu bir menevşe kurusuna çevirdiği günler de Mülkiye yıllarına rastladı. Bu tutkulu âşığın, şairin, karısına attığı tokadın pişmanlığı yüzünden, jiletle bileklerini kesecek kadar ileriye gitmesi, bu evliliğinin ömrü hakkında daha o günlerde ipuçları veriyordu aslında. "Acıların adını ağustos koymalılar"Üvercinka, kızının doğumunu karşıladığı anda hastanenin kapısında bekledi onu. Hani şu meşhur şiiri ve aynı adlı kitabı Cemal Süreya'nın… Sakıncalı bir aşkın dizeleriydi hepsi:
Üvercinka'sıyla vedalaşıp Ankara'ya müfettişlik sınavına giderken, hâlâ bu güvercin kanatlı kadının sızısını taşıyordu: Çıktığı yılın en çok konuşulan, en çok eleştiri yapılan kitabıydı Üvercinka. Cemal Süreya tek kelimeyle anlatıyordu bu durumu: Şok… (s. 127) Gerçekten de bir şok etkisi yaratmıştı kitap. Toplumsal duyarlılık ile aşkı bir araya getiren bu yeni şiir anlayışı, uzun yıllar tartışmalara konu oldu. "On yedi dergi, birkaç evlilik, bir meslek, bir banka batırdı" Bundan sonrası kocaman bir ömür… Üç evlilik, maliye müfettişliğiyle gezilen onlarca şehir, kuruculuğunu yaptığı onlarca dergi, şairliğin yanında deneme yazarlığı dönemleri… Kırılganlıklar, vazgeçişler, parasızlık, sürekli taşınma derdi de yanında. Ödüller zaman zaman ruhunu okşasa da, ödül ve jüri sistemine tavır aldığı da oldu Cemal Süreya'nın. Onun yaşamında kişilere ve olaylara koyduğu tavırlar gerçekçiliğinin yanında haksızlığı, başkaldırıyı da dile getiriyordu. Darphane müdürlüğü yaptığı dönemde Yılmaz Ergenekon tarafından teftiş edildi günün birinde. Tabii tüm teftiş Cemal Süreya'yı görevden uzaklaştırmak için bir bahane. Teftişten iki gün sonra Bakanlıktan bir yazı geldi:"Darphaneyi gezdim, pis buldum." Buna karşılık Cemal Süreya tarafından maddelerce yazılan yanıt metninin, ilk maddesi hem cesur hem de kıvrak bir zekânın ürünüydü: "Evet, o gün Darphane gerçekten pisti. Ama tarihinde ilk kez olarak ve bir iki saat…" (s. 227) "On yedi dergi, birkaç evlilik, bir meslek, bir banka batırdı." Yanlış anlaşılmasın, Cemal Süreya'nın şair Süreya ve denemeci Süreya'yı yan yana koyup değerlendirme yaparken şair tarafı için kendi kendine sarf ettiği sözler bunlar. Ama arkasına eklemeyi de unutmadı: Ve bir hastane yatağında, sonsuzluğa ismini yazdırmadan önce şu dizeleri bıraktı geriye: Bu kadar incelikli ve özenli bir Cemal Süreya biyografisini çok fazla anlatmaya gerek yoktu aslında. Ancak söz konusu kitabın, şairin hayatıyla eserleri arasındaki güçlü bağını, şiirindeki imgelerin dayanağını, onlarca ismin tanıklığıyla harmanlaması alışılagelen biyografi çalışmalarının sınırlarını zorladığı bir gerçek. Feyza Perinçek ve Nursel Duruel önümüze sadece bir biyografi koymuyor; okudukça içine girilen, yer yer Feyza Perinçek ve Nursel Duruel kimdir?Feyza Perinçek, 18 Ağustos 1949'da Ankara'da doğdu. Ankara Üniversitesi Gazetecilik Yüksekokulu'nu bitirdi. 12 Mart döneminde TİİKP davasından yargılandı. İki buçuk yıl Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu'nda hapis yattı. Gazeteciliğe Akşam gazetesinde başladı. Ardından Gençlik ve Spor Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü'nde çalıştı. 1974'ten 2002'ye kadar aylık ve haftalık Aydınlık'ta, Halkın Sesi, Saçak, 2000'e doğru, Bilim ve Ütopya, Kadınlar Dünyası dergilerinde; 1978-1980 ve 1993-1994 yıllarında günlük Aydınlık gazetesinde yazı, haber ve röportajları yayınlandı. Bu yayın organlarında yazı işleri müdürlüğü, haber müdürlüğü, yayın koordinatörlüğü gibi görevler yaptı. Kaynak Yayınları tarafından yayınlanan Atatürk'ün Bütün Eserleri ile Ulusal Kanal televizyonunda çeşitli görevlerde bulundu. 2000'e Doğru dergisinde Cemal Süreya ile aynı odada birlikte çalıştı. Cemal Süreya'nın ölümünün ardından Cemal Süreya Arşivi kitabını yayına hazırladı. 12 Ağustos 2003'te hayata veda etti.
Nursel Duruel, 1941'de Şarki Karaağaç'ta doğdu. İstanbul Kız Lisesi'ni, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nü bitirdi. 1965'de TRT'nin ilk prodüktör kadrosunda yer aldı; başta edebiyat-sanat olmak üzere çeşitli alanlarda radyo programları hazırladı. Reklam yazarlığı, televizyon yazarlığı, ansiklopedi yazarlığı, BRT Radyosu'nda müdür yardımcılığı yaptı. İlk öyküsü 1979 yılında Türk Dili dergisinde yayınlandı. Geyikler, Annem ve Almanya (1982) ile 1981 Akademi Kitabevi Öykü Ödül'ünü ve 1993 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı; Yazılı Kaya'da yer alan (1992) "Burgaç" adlı öyküsüyle 1990 Yunus Nadi Yayınlanmamış Öykü Ödülü'nü aldı. TRT İstanbul Radyosu'nda dış yapımcı olarak hazırladığı "Yayın Dünyası" adlı kitap tanıtma programı 1994'ten beri yayınlanmakta olan Duruel'in, ürün verdiği bir diğer alan biyografidir.
|


düşerek başlayan ancak sonrasında dostluğa dönüşen ilişkileriyle Tevfik Akdağ, Muzaffer Erdost, Vecihi Timuroğlu… Yine Sezai Karakoç'la özel bir bağı vardı; kendi çizgileriyle "Sezo"yu çizecek kadar. Oktay Rifat'la bir kez karşılaşabildi, Melih Cevdet'le de. Cahit Sıtkı'ya, Orhan Veli'ye yetişemedi. Ancak Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Ceyhun Atuf Kansu gibi isimlerle hem dostluğu hem de yazışmaları oldu. (s. 71) 

Hasan Basri'nin anımsadığına göre, şiirine ve kitabına ismini verdiği bu kadının ömrü boyunca taşıyacağı bir izi daha vardı Cemal Süreyya'da. 1956 yılında yayınlanan "Elma" şiirinde, bir anda ismindeki "Y" harflerinden birini attığını ilan etti. Bir telefon numarası üzerine biriyle (Üvercinka) girdiği iddiayı kaybetmişti çünkü. Bahis Cemal Süreyya'nın dediği gibi sonuçlanmayınca, o günden sonra Cemal Süreya oluverdi. Bazılarına göre kaybedileceği bile bile girilen bir iddiaydı bu. (s. 103)
Bundan sonrası kocaman bir ömür… Üç evlilik, maliye müfettişliğiyle gezilen onlarca şehir, kuruculuğunu yaptığı onlarca dergi, şairliğin yanında deneme yazarlığı dönemleri… Kırılganlıklar, vazgeçişler, parasızlık, sürekli taşınma derdi de yanında. Ödüller zaman zaman ruhunu okşasa da, ödül ve jüri sistemine tavır aldığı da oldu Cemal Süreya'nın. Onun yaşamında kişilere ve olaylara koyduğu tavırlar gerçekçiliğinin yanında haksızlığı, başkaldırıyı da dile getiriyordu. Darphane müdürlüğü yaptığı dönemde Yılmaz Ergenekon tarafından teftiş edildi günün birinde. Tabii tüm teftiş Cemal Süreya'yı görevden uzaklaştırmak için bir bahane. Teftişten iki gün sonra Bakanlıktan bir yazı geldi:
"Hayatımı başka bir hayatla değiştirmek istemediğime göre demek ki mutsuz değilim." (s. 333)
şaşırtan yer yer gülümseten ve hüzünlendiren, Türk şiirinin tarihsel süreçte kat ettiği değişime de değinerek, bir anlamda 'Bir Cemal Süreya Belgeseli' de izlettiriyor denilse abartı sayılmaz.
doğru, Bilim ve Ütopya, Kadınlar Dünyası dergilerinde; 1978-1980 ve 1993-1994 yıllarında günlük Aydınlık gazetesinde yazı, haber ve röportajları yayınlandı. Bu yayın organlarında yazı işleri müdürlüğü, haber müdürlüğü, yayın koordinatörlüğü gibi görevler yaptı. Kaynak Yayınları tarafından yayınlanan Atatürk'ün Bütün Eserleri ile Ulusal Kanal televizyonunda çeşitli görevlerde bulundu. 2000'e Doğru dergisinde Cemal Süreya ile aynı odada birlikte çalıştı. Cemal Süreya'nın ölümünün ardından Cemal Süreya Arşivi kitabını yayına hazırladı. 12 Ağustos 2003'te hayata veda etti.